19 Nisan 2024 Cuma
Anasayfa > HABERLER > “MEHMET AVŞAR’A VEFA” PROGRAMI

“MEHMET AVŞAR’A VEFA” PROGRAMI

02.01.2019 22:47 12 14 16 18 yazdır
Sendikamızın kurucu başkanı da olan Şair ve Yazar “Mehmet Avşar’a Vefa” isimli program 5 Ocak 2019 tarihinde saat 14.00’da Ahmet Şekip Ersoy Kültür Merkezi’nde yapılacak. Hocamızı unutmayan belediye başkanımız Kadir Kara'ya teşekkür ederiz.
“MEHMET AVŞAR’A VEFA” PROGRAMI


Osmaniye’nin sanat ve kültür hayatının en önemli isimlerinden biri olan ve bu alanda ilimizin Ulu Çınarı olarak adlandırılan Şair ve Yazar “Mehmet Avşar’a Vefa” isimli bir program düzenlenecek. Osmaniye Belediyesi’nin katkıları ile düzenlenecek program Osmaniye’nin Düşman İşgalinden Kurtuluşunun 97.yılı etkinlikleri kapsamında 5 Ocak 2019 tarihinde saat 14.00’da Ahmet Şekip Ersoy Kültür Merkezi’nde yapılacak. Program çerçevesinde Mehmet Avşar’ın hayatı ve eserleri konu edilecek.


Belediye Başkanı Kadir Kara, “Genelde bu tip programlar ilgili kişi vefat ettikten sonra düzenlenir. Vefat ettikten sonra arkasından methiyeler dizeceğimize Mehmet Avşar hocamız yaşarken böyle bir program yapmak istedik. Rabbim hocamıza hayırlı uzun ömür versin. Bu fikir ilimizde Mehmet Avşar’ın şiirleri ile büyüyen çok kıymetli hocalarımızdan gelince tereddüt etmeden kabul ettik. Şimdi bir kitap hazırlanıyor. İnşallah güzel bir program olacak” dedi.


MEHMET AVŞAR KİMDİR?


1941 yılında Osmaniye’nin merkez Kırmacılı köyünde dünyaya gelen Mehmet Avşar, Avşar asıllı Hacı İbrahim ve Karkın asıllı Zeynep Avşar’ın oğludur. Çocukluğunun ilk yılları köyde geçiren Avşar, ilköğrenimini Güneyse İlkokulu’nda, Ortaöğrenimi Adana İmam-Hatip Ortaokulu’nda tamamladıktan sonra Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdi.


Askerlik dönüşü Adana İstiklal Ortaokulu’nda görev yaptı. 1973 yılı sonunda Osmaniye Endüstri Meslek Lisesi’ne öğretmen ve idareci olarak atandı. 1975 yılında Siirt’e il milli eğitim müdürü olarak tayin edildi. 1977 yılı sonuna kadar bu görevde kaldıktan sonra tekrar Osmaniye İmam-Hatip Lisesi’ne tayin edildi. 1992 yılına kadar bu okulda çalışarak emekli oldu.


“Çınarın Feryadı” (1990), “Dörtlükler” (1997), “Göççiçeği” (1999), “Gül Sevdası” (2007), “Zamana Mühür Vurmak” (2011) beş şiir kitabı yayınlanmıştır.


Milliyetçi ve mukaddesatçı fikirlerle yetişen Mehmet Avşar, öğretmenlik ve idareciliğinin yanında, dernek ve cemiyetçilik faaliyetlerinde de etkin olarak bulunmuştur. Mehmet Avşar, hayatını Osmaniye’de mütevazı ama şiirle dolu bir şekilde devam ettirmektedir.


OSMANİYE’DE KÜLTÜRE CAN VERENLER "MEHMET AVŞAR"


OSMANİYE’DE KÜLTÜRE CAN VERENLER

MUSA SERİN








"Mehmet Avşar Osmaniye’nin “ak saçlılarındandır.” Osmaniye’nin milliyetçi, muhafazakâr çizgide yürüyüşünü sağlayan üç-beş insandan biridir. Mehmet Avşar Millî Eğitimin değişik kademelerinde görev yapmış, görev yaptığı her yerde ağabeylik görevini sürdürmüş, sevmiş, sevilmiş bir güzel insan. Hâlâ bu ağabeylik görevini sürdürüyor olması bizler için bir şans olsa gerekir. Başımız sıkıştığında hemen telefon edip ziyaretine giderek “darda kaldığımız konularda” fikrini, görüşlerini alıp çözüm yollarını bulmamızda yardımcı olması bizler için şanstan da öte Allah’ın bizlere bahşettiği bir lütuftur beklide.


Mehmet Avşar bir kalem erbabı; güçlü bir şair. Türk şiir geleneğinde “milli vezin” heceyi günümüzde en iyi kullanan şairlerin başında gelir. İlk şiir kitabı “ÇINARIN FERYADI” çıktığında büyük ses getirmesine rağmen gereken ilgiyi görmediği kanaatindeyim. Azerbaycan’da rahmetli Bahtiyar Vahapzade Çınarın Feryadı için kitap eline geçtiğinde duygu ve düşüncelerini şöyle dile getiriyor:

“SAYIN VE DEĞERLİ MEHMET AVŞAR BEY

Postaladığınız “ ÇINARIN FERYADI” şiirler kitabınızı geç de olsa, aldım, ama çok sevindim.Şu kıymetli kitabınızı bana hediye ettiğiizden sevindim, tabiî…

Şööyle güzel, yakışıklı, seçilmiş mısralar dizisi bizim heca vezninde yazılmış şelale gibi gür akınla dökülen ve kolaylıkla benimsenen şiirler toplusu hayretlere düşürdü beni. Çünkü asri Türkiye şiirinde az rastlanır bir olay şu… Şiirlerinizden Yunus İmre şiirlerinin, klasik saz, aşık şiirlerinin İtri geliyor, şiirinizde hazin bir melodi bulunmakta. Şiiriniz bizim Azeri şiirinden seçilmiyor, Azericeye çevrilse tıpkı Azeri Türkçesinde yazılmış şiir olur, sanırım, işte bu yüzden sevindim, ve tekrar ediyorum hoş hayretlere düştüm. Bu arada “Çınarın Feryadı”, “Kan Şafağı”, “Düşmüş”, “ He Denir mi?”, “ Özümüz Hakka Bağlı”, “ Avşarca Sevgi”, daha dörtlükler vs., dikkatimi çekti. Bazı şiirlerdeki diline keskinlik ilginç ve hoşa gidendir. Tenkit etmeğe bir şiir bile bulamadım. Galiba şahaserlerini bu kitapta toplayıp bana göndermişsin, dostum, samimiyetle yazılmış şiirleri yalnız övmek ve değerlendirmek gerekir, nedensiz tenkit ise günah olur bana.

Değerli Mehmet Avşar Bey. Sizlere şiir yolunda daha yüce zirveler, daha ilginç şairane anlar, yaşamlar, başarılar diliyorum. Önümüzdeki Nuvel Bayramınızı kutlar sizlere saadetler ve yaratıcılık sevinçleri temenni ediyorum Tanrıdan.

Şimdi ise elveda diyor, Sizleri Allaha emanet ediyorum.

Saygı ve sevgilerimle.

Bahtiyar VAHAPZÂDE
İmza:
Tarih: 26.12.91”( Zamana Mühür Vurmak sf.9)
Evet Bahtiyar Vahapzade böyle güzel bir yazı ile dile getirirken hangimizin kitaplığında “ÇINARIN FERYADI” var bilemiyorum.
Osmaniye’mizin yetiştirdiği güzel insanlardan rahmetli Asım ERKOÇAK: “Mehmet Avşar, sadece Osmaniye’nin değil, memleketimizin son yıllarda yetiştirdiği gerçek şairlik ruhuna ve yeteneğine sahip ender şairlerimizden biridir…. hicvin, taşlamanın, övgü ve yerginin, Allah’a yakarışın, vatan ve millet sevgisinin, kahramanlığın ve fedakârlığın, vefanın, hasretin… dile getirdiği mısraları okudukça onun şiirdeki ustalığını daha iyi göreceksiniz.”( Zamana Mühür Vurmak Sf.6)diyor haklı olarak.
Mehmet Avşar’ın şiirleri üzerine Ömer AYDOĞAN Bey “MEHMET AVŞAR’IN ŞİİRLERİNİN KAFİYE YAPISI” üzerine güzel bir çalışmasının okunduğunda da Mehmet Avşar’ın şiirde “millî vezin hece” de kafiyenin her türlüsünü ustalıkla nasıl kullandığını göreceksiniz.

ÇINARIN FERYADI

Bağrında pınarın suyu kurumuş,
Kalmamış, toprakta rahatın çınar.
Sonbahar korkusu düşmüş rengine,
Tükendimi yoksa tâkatin çınar?
Çiğ değil; gözyaşı yapraklarında
Gurbet var, hasret var ufuklarında
Beklenen vuslat yok şafaklarında
Ne zaman doğacak muradın çınar?
Kim der ki köküne sahipsin şimdi?
Onulmaz bin derde sahipsin şimdi!
Kuşlar konup göçmez, garipsin şimdi…
Mûcizeye benzer sebatın çınar
Elbette baltadan etmezsin tasa;
Yeşil yaprakların düşmesin yasa
Ancak, balta sapı senden olmasa,
Kırılmazdı kolun kanadın çınar.
Günbegün derdimi deşer gidersin.
Makûmsun, boşluğa düşer gidersin.
Estikçe garp yeli, figan edersin
Karışır rüzgâra feryadın çınar.( Çınarın Feryadı sf.5)
Mehmet AVŞAR bu şiirinde Türk Milletine seslendiği belli. Türk Milleti her zaman “Koca Çınar” diye isimlendirilmiş, özellikle Osmanlı Türk Devleti “çınarla” adeta özdeşleşmiş gibi. Çınarın sağlam ve uzun ömürlü oluşu Türk Milletinin özelliğiyle özdeş bir durum arz ediyor olmalı. Türk Milletinin içinde bulunduğu buhranlı dönemden, buhranın sürekli azalacağı yerde daha karmaşık bir hal alması bunun da nesillerin “köküne sahip” olarak yetişmemesi, yapraklardaki yaşlığın “çiğ değil; gözyaşı” olmasına sebep olduğunu belirtmesi doğru bir tespit olsa gerekir. Özellikle “gözyaşları” içinde “beklenen vuslatı şafaklarda görememesine” de sebep oluyor. Onun içinde “ne zaman doğacak muradın çınar?” diye de soruyor. Bu şiirde dikkat çeken bir özellikte Türk Milletinin içine düştüğü buhrana sebep olanların da yine kendi içinden çıkmış, kendi öz evlatlarının olmasını:

Elbette baltadan etmezsin tasa;
Yeşil yaprakların düşmesin yasa…
Ancak, balta sapı senden olmasa,
Kırılmazdı kolun kanadın çınar

“Ancak, balta sapı senden olmasa” diyerek bunu açık açık belirtmektedir. Bir atalar sözünde “hırsız evin içinden olursa kapı kös tutmaz” denir. İşte bu atalar sözünü hatırlatır gibi: “Ancak, balta sapı senden olmasa”, “Kırılmazdı kolun kanadın çınar” diyor. 
Çınarın Feryadı kitabı Osmaniye’de Çataloluk Yayınları arasından çıkmış ve elimdeki ilk baskısında Osmaniye’de Büyük Camii diye bilinen “Enver-ül Hamid Camisi” havlusunda bulunan çınarın sonbaharda yaprakları dökülmüş, kurumaya yüz tutmuş bir hali var gibi; şiirde anlatılanlarla da örtüşüyor adeta. Kitabın ilk sahifesinde “Çataloluk Yayınevi” amblemi çevresinde “oluklar çatal, birinden Türklük, birinden İslam akar” yazısı daha da anlamlı bir hal ifade ediyor. Üstat Necip Fazıl’ın muhteşem şiiri Sakarya Türküsü’nde “Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir” dizelerini hatırlarsa da “Oluklar çatal; birinden Türklük, birinden İslam akar” derken Milliyetçi, mukaddesatçı Ülkücü camiada “Türk İslam Sentezi” diye sistemleşen, daha sonra “Türk İslam Ülküsü” şeklinde ifade edilen kutlu yolu hatırlatıyor daha çok.
Mehmet Avşar Osmaniye Sevdalısı, Türklük sevdalısı, İslam sevdalısı bir güzel insan, başın sıkıştığında fikir danışabileceğin bir koca çınar. Herkes onu “Edebiyat öğretmeni” olarak bilse de o bir “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Meslek Dersleri Öğretmeni.” Yani bizim için dini bir konuda da başımız sıkışsa hemen imdadımıza Mehmet Avşar hoca yetişir, edebiyat konularında da bir çıkmaza girsek yine Mehmet Avşar imdadımıza yetişir. Ama şunu da hemen belirtmek isterim ki bu imdada yetişme ben ve benim gibi üç beş şahıs için geçerli. Milliyetçi camianın Mehmet Avşar’dan yeterince faydalandıklarını söyleyemem. Faydalanmama hadisesi milliyetçi camianın en büyük ayıbı olsa gerekir. Gerek belediye, gerekse milliyetçi camiaya hitap eden siyasi partiler, dernekler ve sivil toplum kuruluşları “bir danışma masası” oluşturup faydalanabilirler ama her şeyi kendileri biliyor olmalılar ki “danışma masası” oluşturmak yoluna gitmiyorlar. Ama atalar sözünde “danışan dağlar aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış” sözünü milliyetçi camia görmüyor ve/ya “danışma” ihtiyacını duymuyorlar.
Mehmet Avşar’ın şahsiyetini, karakterini nasıl olduğunu anlamak için “DOSTUM” şiirini okumak yete sanırım. 

DOSTUM

Dünyayı ahiret tarlası bildim;
Hayır varken şerri seçemem dostum,
Huzuru, sükûnu ruhumda buldum,
Menfaat peşinde koşamam dostum.
Ülfetim olmadı bu dünya ile
Mala, mülke dönüp bakmam nafile
Abı hayat sunmuş olsalar bile
Muhannet elinden içemem dostum.
Sen de bu köprüden gel geç diyorlar
Buyur bir makam da sen seç diyorlar
Artık bu davadan vazgeç diyorlar
Başımı koymuşum geçemem dostum.
Hakka, hakikate gönül vermişim
Nice çile çekmiş, safa sürmüşüm
Benlik ejderini yere sermişim
Öyle yücelerden geçemem dostum.
Bağrıma bastımda kara taşları
Göstermedim gözümdeki yaşları
Ülkü cephesinde gönüldaşları
Perişan bırakıp kaçamam dostum.
Bulanık seller alsın götürsün
Beni taştan taşa çalsın götürsün
Her parçam bir yerde kalsın götürsün
Namert köprüsünden geçemem dostum.( Çınarın Feryadı Sf. 8)
Günümüzde küçük bir menfaat için safını değiştirenler, dostunu arkadaşını görmemezlikten gelenlerin, yerine göre “ayıya dayı” diyenlerin çoğaldığı zamanımızda bu şiir çok şey ifade ediyor olmalı. Ve Mehmet Avşar bu şiirde belirtilen karakter özellikleri bakımında çok daha üstlerdedir. Bu bakımdan Mehmet Avşar bir “kutup yıldızı”, bir ay belki de bir güneştir. Tabii kendisini aydınlatmak isteyenler fark edebilir bunu.
Mehmet Avşar’dan niçin faydalanılmak istenmediği şu şiirinde gizli benim için.

NE OLDU

Bire bakan beyim bunca senedir
Köyümüzü bilmezdin! Sana ne oldu?
Ömründe bir defa olsun evimi
Yolumu bilmezdin! Sana ne oldu?
Seçimden seçime gelir gidersin
Her defa “Emriniz nelerdir” dersin
Gerçi yapılmaz ya, lafın edersin
Halimi bilmezdin! Sana ne oldu*
İşlerin bir tuzak, sözlerin hile
Su gibi içersin yalanı bile
Emmili, dayılı konuşma hele
Dilimi bilmezdin! Sana ne oldu?
Sayende dertliyiz, yokluktan yana 
Yıldız sayıyoruz, bakıp tavana
Eremekle kuruldun ya savana
Kilimi bilmezdin! Sana ne oldu?( Çınarın Feryadı sf. 14)
Şimdi bu şiirle Mehmet Avşar’ı “danışma masasına” almamalarının ne alakası olabilir diye bir soru aklınıza gelebilir. İşte “püf noktası” da burada. Mehmet Avşar’ı “danışma masası”na alırlarsa kendilerine “Sana ne oldu” sorusunun sorulacağını biliyorlar. Yaptıkları bir hatada, söyledikleri yalanda Mehmet Avşar hemen karşılarına dikilecek ve “Sana ne oldu” diye soracak soruyu ve o zaman da yapmak istediklerini yapamayacaklar. Şimdi anladınız sanırım bu şiirin önemini.
Mehmet Avşar bir öğretmendir her şeyden önce. Ama sıradan bir öğretmen de değil. Gelecekte olacakları anlayabilen ve sonucun nasıl olabileceğini fark edebilen bir öğretmen. Bakınız 1986’da yazdığı bir dörtlükte ne diyor:
Bir nesil yetişiyor başıboş çok seslidir
Bir nesil yetişiyor şeytandan nefeslidir
Eğer bir isim vermek gerekirse bu nesle
Sanırım en uygunu televizyon neslidir.( Dörtlükler sf. 18)
Bugün televizyonun başlattığı, ama bir türlü karşı bir hamle de yapamadığımız yozlaşmayı 1986 görmüş. Geleceği görmüş de mücadelesini de buna göre yapmıştır. Ne mi yapmış? Dili döndüğünce güzeli güzelliği tebliğ etmiş, anlatmış durmuş ve hala da anlatıyor. Buna bütün Osmaniyeliler şahittir.
Mehmet Avşar Gavurdağlarına âşık, Zorkun’a âşık, Osmaniye’ye sevdalı. Bu aşkı, bu sevdayı her konuşmasında da dile getiriyor. Konuşmalarında dile getiriyor da şiirlerinde getirmiyor mu? 

GÂVURDAĞI’NDA

Buz gibi suları çam oluklarından
Akarken görürsün Gâvurdağı’nda.
Haçbel’i her sabah tellenen duvak
Takarken görürsün Gâvurdağı’nda.
Yollar! Bu dağların atlas kuşağı
Kıvrım kıvrım uzar, iner aşağı
Koyunmeleden’de pembe şafağı
Sökerken görürsün Gavurdağı’nda.
Karanlıkdere’de çağlayan seli
Bir başka musiki rüzgârı, yeli
Mezdaları akşam Daz’da hilali
Öperken görürsün Gavurdağı’nda
Keklik Oluk’unda özümü yaktı
Gözümü, gönlümü peşine taktı
Kınalı kekliği her seher vakti
Öterken görürsün Gavurdağı’nda
Küllü’de seyreyle bahçeyi, bağı
Yeşillik burada kurmuş otağı
Her yağmur sonunda taşı, toprağı
Tüterken görürsün Gavurdağı’nda
Dinmiş fırtınalar, kesilmiş tipi
Güneş bu yarışın mağrur galibi
Körfezi, elinde bir ayna gibi
Tutarken görürsün Gavurdağı’nda
Güngörmez’in acep var mıdır eşi?
Bir başka seversin burada ateşi
Altın tepsi gibi akşam güneşi
Batarken görürsün Gavurdağı’nda.( Çınarın Feryadı sf. 67-68)
Gavurdağları aşkı, Gavurdağları sevdası öyle güzel işlenmiş ki; dağ başında güzelliği ile ünlenmiş her yer şiirde nakış nakış girmiş. Ya şu şiirdeki sevdaya ne demeli:

HER MEVSİM BAHAR

Zümrüt bahçelerde kuşlar gönlünce
Ötüşür fecirdir Osmaniye’de.
Limon kokusundan her seher vakti
Duygular nehirdir Osmaniye’de.
Belli ki “mevsimler bir olsun” emri
Verilmiş şubatta dem çeker kumru
Soğuğun, ayazın en uzun ömrü
Kış günü kadardır Osmaniye’de.
Sevdası, hayali, düşü bir başka
Çiçeği, toprağı, taşı bir başka
Sonbaharı bir başka, kışı bir başka
Dört mevsim bahardır Osmaniye’de.
Cerendir, Gariptir çalıp söylenen
Köroğlu’dur gönüllerde eğlenen
Davul gümbür gümbür öter, oynanan
Halay, Sinsin, Bar’dır Osmaniye’de
Her mevsim yemyeşil cennet mi yören?
Sihrine kapılır bir defa gören
Haraz; gönüllere ferahlık veren
Billur bir pınardır Osmaniye’de.
Akasya, portakal, nar çiçekleri
Daz’da öbek öbek kar çiçekleri
Döndürür başımı yar çiçekleri
Bir başka hal vardır Osmaniye’de.( Çınarın Feryadı sf. 69-70)
Evet, Osmaniye sevdası, Osmaniye’nin güzelliği daha nasıl anlatılır bilmem ki? Daha güzel anlatan var mı bilemiyorum. Ne dersiniz var mı?
Mehmet Avşar’ın, “Çınarın Feryadı”, “Dörtlükler”, “Göççiçeği”, “Gül Sevdası”, ve “Zamana Mühür Vurmak” olmak üzere yayınlanmış beş adet şiir kitabı bunmaktadır.

MEHMET AVŞAR HOCAYA VEFASIZLIK

“Vefa İstanbul’da bir semt adıdır.” Doğru ama bazen birine veya birilerine sitem etmek için: “Vefa senin için İstanbul’da bir semt adıdır” diye de darbı mesel haline gelmiştir. Mehmet Avşar Hocaya vefasızlığı sadece siyasiler, bürokratlar yapmamış çok sevdiği öğrencileri, hem de gözü gibi sevdiği öğrencileri de vefasızlık yapmışlar. Sadece Ömer AYDOĞAN Bey Mehmet AVŞAR Hocanın şiirleri üzerinde bir inceleme, “Zamana Mühür Vurmak” kitabı üzerine bir güzel yazı ve bir de “Torosların Zirvesindeki Şair: Mehmet Avşar” o kadar. Üniversitelerimizde akademik kariyer yapmış birçok öğrencisinin olduğunu biliyoruz ama onların hiçbiri Mehmet AVŞAR Hoca üzerine kalem oynatmamış belki de lüzum görmemişler. Ama lüzum görmemişler ifadesi belki biraz ağır olabilir onun için ihmal etmişler veya düşünememişler diye düşünelim. Osmaniye’mizde bulunan Korkut Ata Üniversitesinde de Mehmet AVŞAR Hoca ile ilgili tez konusu yapılmış mı bilemiyorum. Benim araştırmalarımda bulamadım; inşallah bundan sonra yapılır da hocanın çalışmaları bir ilim adamı gözüyle araştırılır ve herkesin istifadesine sunulur.
Not: Ömer AYDOĞAN Bey yazımın yayınlanmasından sonra Mehmet Avşar Hocayla ilgili bir inceleme yazısı ve Mehmet AVŞAR Hocanın kitabının değerlendirilmesini yaptığı yazıları göndermiş. Onları da aynen ekledim. Ömer AYDOĞAN Beye ayrıca teşekkür ederim.

MEHMET AVŞAR İÇİN NE DEDİLER:

Mehmet AVŞAR Bey’i kadim dostlarına sorduk ve onlardan aldığımız cevapları yorumsuz olarak aynen aktarıyorum.

MEHMET AVŞAR

Şiir öyle bir sevdadır ki devamlı maşukunun peşinde koşmasını bekler. Maşukundan devamlı çiçeği henüz tomurcuklanmış kelimelerle hitap etmesini bekler.
İşte Mehmet Avşar Hocam da yarım asırdır kendini yenileyerek geleneksel şiirimizin ayakta kalması için mücadele eden Çukurova’nın önemli şairleri arasında yer alır.
Bazı şairler yazdıklarını kendilerinden bile gizlemeye çalışır. Çünkü şiir biraz da şairin iç aynasıdır. Mehmet Avşar Hocam da bu iç aynasına da sadece çevresinde olan şair dostları bakabildi. Ulusal dergilerde şiirlerini yayınlatmak için bir gayret göstermedi, edebiyat dergileri de Mehmet Avşar’ı görmedi. Görmemek, tanımamak Avşar’ın şiirlerinin yok sayılması anlamına gelmez elbette. O kimi zaman Dadaloğlu, kimi zaman Yunus Emre, kimi zaman Abdurrahim Karakoç gibi Çukurova semalarında şiirini uçurdu.
Mehmet Avşar Hocam Osmaniye’nin edebiyat damarlarından birisi olan bu kıymeti bilinmeyen şair; gelecek nesillere armağan olarak kalacak şiirleri şimdilik gizli bir hazine gibi yanında taşıyor. 
Özellikle Osmaniyeli akademisyenler lisan, yüksek lisans hatta doktora konusu olarak işlenebilecek kapasitede bir şair.
Kendisinden gerek şiir adına gerekse edep ve erkân adına çok şeyler öğrendiğim ve insani, İslami ve erdemli duruşuna hayran olduğun bir aksakal ağabeyim.
Tayyip ATMACA

BİR TÜRKMEN KOCASI: MEHMET AVŞAR

Bestami Yazgan
1970’li yıllarda Osmaniye İmam Hatip Lisesinde öğrenciyiz. Tefsir dersimize bir öğretmen giriyor. Diğer öğretmenlerden farklı… Sessiz, sakin, ciddi ve ilkeli… İstiyor ki biz daha iyi yetişelim, daha mükemmel olalım. Bütün gayreti bunun için.
1980’li yıllarda Güneysu Dergisi’ni çıkarırken şiire ilgi duymaya başlıyoruz. Mehmet Avşar Hoca’mız yine yanımızda, daha doğrusu önümüzde. Yine fazla konuşmuyor, öne çıkmayı sevmiyor. Bir Türkmen kocası duruşuyla, “Evlat, lisan-ı hâl lisan-ı kâlden evladır.” diyor. Doğrusu da bu değil mi? Şairler, eserleriyle konuşurlar, fazla söze ne hâcet! 
Mehmet Avşar’ın suskunluğu bir yangına dönüşünce Çınarın Feryadı çıkıyor ortaya. Bu sefer eseriyle örnek oluyor bize. Heceye hâkim, duygu ve düşünceleri pınar berraklığında. Mısraları besliyor yüreğimizi ve kalemimizi… 
Mehmet Avşar Hoca’m bazen konuşuyor. Bu hâline rahmetli dostları Salih Sefa Yazar ve Sıtkı Keskin’le oldukları zaman şahit oluyorum. Demek ki konuşmak için hâlden bilir haldaş, dilden anlayan yoldaşların olması gerekiyor. Bu iki dostu rahmetli olunca Avşar Hoca’mızın suskunluğu artıyor. Yetim-i akran olmak kolay değil…
Mehmet Avşar, bir dağ suskunluğunda Osmaniye’nin temel taşlarından olmayı sürdürüyor. Ne diyelim? Hoca’mın ellerinden öpmek, duasını istemek ve susma dersi almak için ilk fırsatta yanına gitmeliyim…
Mehmet Avşar Bey’e
OZAN
İçindeki fırtınalı ırmağın
Bembeyaz köpüğüdür saçların.
Geldiğin yola bak, menzil çok yakın
Sür atını, dizgin kısma be OZAN.
Çınar feryat etti senin dilinde
Bir ömür harcadın Hakk’ın yolunda
Gerçek bir dostsun sen, insan çölünde
Anlamazlar diye küsme be OZAN
Zamana mühür vurdun olmadı
Mekânlara bina kurdun olmadı
Gece gündüz merhem sürdün olmadı
Yarana tuzları basma be OZAN.
Özünü yitirip bulamayanın
Çıkar için Hak’la olamayanın
Fidan dikip meyve alamayanın
Yel olup bağında esme be OZAN.
Ten dediğin cana kurulmuş tuzak
Kirazlar çiçektir, incirler kozak
Diken bağrımızda, güller çok uzak
Vuslattan umudu kesme be OZAN.
İçindeki fırtınalı ırmağın
Bembeyaz köpüğüdür saçların.
Geldiğin yola bak, menzil çok yakın
Sür atını, dizgin kısma be OZAN.
Mehmet DURMAZ
…………..
TOROSLARIN ZİRVESİNDEKİ ŞAİR: MEHMET AVŞAR
Osmaniye’mizin yetiştirdiği mümtaz şahsiyetlerden birisi de öğretmen – şair Mehmet Avşar’dır. Mehmet Avşar, yaşım itibariyle öğretmenim değildi, öğrencisi olmak nasip olmadı. Kendisiyle üniversite sıralarındayken başladığım yazı hayatımın ilk aylarında yazmış olduğum ve ikinci yazım olan 24 Eylül 2004 tarihli “Heybeliada’nın Arkasındaki Sır” adlı yazı vesilesiyle tanıştık. Bu yazıda bahsettiğim meşhur Romen devlet adamı T. G. Djuvara’nın 1914 yılında Paris’te Fransızca kaleme aldığı “Cent Projets de Partage de la Turqie” ( Türkiye’nin parçalanması için yüz plan) adlı eseri tanışmamıza vesile oldu. Bu eser, Yakup Üstün’ün tercümesi ve “Türkiye’yi Parçalama Planları” adı ile 1978 yılında Türkiye Diyanet Vakfı’nın ilmî eserler serisinin dördüncü kitabı olarak ilk baskısını yapmış, en son Mart 2001’de de beşinci baskısı aynı vakıf tarafından yapılmıştır.
Yazımda bu eserden bahsedişim Mehmet Avşar’ı gazetemiz sahipleriyle görüşmeye sevk etmiş. Daha sonra da kendisiyle bu kitap sayesinde tanışmış oldum. Böylece Avşar Hoca da aylardır aramasına rağmen bulamadığı bu eseri kitaplığına kazandırmış oldu. En önemlisi de yazı hayatım boyunca bir yerlere gelebilmişsem, bu geldiğim yeri, yazı hayatımın başlangıcında yaşadığım bu olaya borçluyum. Bu olay bana yazı yazma azmi kazandırdı, ayaklarımın yere sağlam basmasını sağladı.
Gün geldi, günler geçti, kendimi Mehmet Avşar’ın şiir dünyasının içerisinde buldum. Aman Allah’ım!.. Ne kadar müthiş bir dünya ki içerisine bir kez girenin çıkası gelmez. Orada çınarın feryadını duydum, gülün sevdasını çektim, dörtlüklerin hazin öyküsünü dinledim. Ve istedim ki Türkiye’de bir ilk, Osmaniye’de gerçekleşsin. Yaşayan bir şairin bütün şiirlerini bir kitapta toplayıp, şiir sevenlere bir “güldeste” sunayım. Evet, bunu da büyük oranda başarıp “Torosların Zirvesindeki Şair: Mehmet Avşar” adında bir antoloji hazırladım. Genellikle şairler öldükten sonra hatırlanır ve yokluğunda belki bir antoloji hazırlanırsa hazırlanır. Bu nedenledir ki yaşayan bir şair için antoloji hazırlanması Türkiye’de bir ilk olacaktır ve bu ilkin de Osmaniye’de gerçekleşmesini bir Osmaniyeli olarak can-ı yürekten istiyorum. Mehmet Avşar’ın kısa hayat hikâyesinden sonra şiirlerden örnekler sunmak istiyorum.
Osmaniye’nin manevî mimarlarından olan Mehmet Avşar, 1941 yılında Osmaniye’nin mKırmacılı Köyü’nde dünyaya gelir. İlkokulu Osmaniye Güneysu İlkokulu’nda, orta ve lise tahsilini Adana İmam Hatip Lisesi’nde, yükseköğrenimini ise Konya Yüksek İslâm Enstitüsü’nde tamamlar.
Konya Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra Urfa Kız Öğretmen Okulu, Osmaniye İmam Hatip Lisesi, Adana İstiklâl Ortaokulu, Osmaniye Endüstri Meslek Lisesi’nde öğretmenlik yapar. 1975 – 1977 yılları arasında Siirt Millî Eğitim Müdürlüğü görevinde bulunur. Mehmet Avşar, değişik zaman dilimlerinde bir süre Urfa’da Türk Öğretmenler Sendikası, Osmaniye’de Ülkücü Öğretmenler Sendikası Başkanlığı da yapar. 
Evli ve dört çocuk babası olan Mehmet Avşar, Osmaniye İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaparken emekliye ayrılır.
Şiir yazmaya ilkokul 5. sınıfta başlayan Avşar’ın lise yıllarında yazdığı şiirleri, İlhan Darendelioğlu tarafından çıkarılan “Toprak” dergisinde yayımlanır. Daha sonra Osmaniye Postası ve Çataloluk Gazeteleri ile Güneysu ve Kırağı Dergilerinde şiirleri yayımlanır. Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nde arkadaşlarıyla çıkardığı “Yeni Ümit” adlı dergi oldukça beğenilir.
Mehmet Avşar’ın eserleri; Çınarın Feryadı, Dörtlükler, Göç Çiçeği ve Gül Sevdası’dır.
“Çınarın Feryadı” Avşar’ın ilk eseridir. Millî ve manevî duygular ile gençlik heyecanının hissedildiği şiirlerden oluşan bu eser Osmaniye’de bulunan Çataloluk Yayınevi tarafından 1990 yılında yayımlanır. Osmanlı Devleti’nin alamet-i farikası olan çınar ağacından etkilenerek yazılan bu şiirlerde millî ve tarihî heyecan dile getirilir.
“Çınarın Feryadı” için Azerî şair Rahmetli Bahtiyar Vahapzade gönderdiği mektubunda:
“Bizim klasik hece vezninde yazılmış, şelale gibi gür akınla dökülen ve kolaylıkla benimsenen şiirler toplusu hoş hayretlere düşürdü beni. Çünkü asrî Türkiye şiirinde az rastlanır bir olay şu… Şiirlerinizden; Yunus Emre şiirlerinin, klasik saz, âşık şiirlerinin ıtırı geliyor. Şiirlerinizde hazin bir melodi bulunmakta… Şiirleriniz bizim Azerî şiirlerinden seçilmiyor” diyor.
Şairin ikinci eseri olan “Dörtlükler” ise Rahmetli Salih Sefa Yazar’ın takdim yazısı ile 1997’de şiir severlerle buluşur. Ardından 1999’da “Göç Çiçeği” zamanın Belediye Başkanı Memili Kırıkkanat’ın ön sözüyle Osmaniye Belediyesi Kültür Yayınlarının altıncı eseri olarak yayımlanır.
Mehmet Avşar’ın dördüncü eseri ise “Gül Sevdası”. Çeğen Yayınları arasından 2007 yılında İsmet İpek’in “Gül Sevdası Üzerine” adlı yazısıyla şiir sevenlerle buluşur. Avşar, bu eser için “Yaş durumumuzla ilgili olsa gerek: Dinî ağırlıklı bir kitap” diyor. Hakikaten dinî ve manevî şiirlerin harmanlandığı bir kitaptır “Gül Sevdası”. 
Mehmet Avşar’ın şairliği ve şiirleri konusunda da şu kısa tespitlerde bulunabiliriz:
Mehmet Avşar’ın şiirlerinde sade bir dil, akıcı bir üslup hâkimdir. 
Avşar, aklına her geleni yazarak şiir yazmayan, hecenin ve şiirin hakkını veren, şiir gibi şiir yazan bir şairdir. 
Millî, dinî, tarihî, sosyal olayları şiirlerinde birer kilim gibi ilmek ilmek işleyen milliyetçi, vatanperver bir şairdir.
Avşar’ın şiirlerinde Dadaloğlu’nun yiğit haykırışlarını, Köroğlu’nun kahramanlıklarını, Karaca Oğlan’ın güzellemelerini, Yunus’un sevgisini bir arada bulabiliriz. Bu nedenle Mehmet Avşar çok yönlü bir şairdir.
Babasını anlatan şu dörtlüğünde:
“Oğuz’un Avşar boyu Kırmacılı köyünden,
Ehl-i tasavvuftandı dilinde “Allah” dâim.
İki rütbeden biri olan ona da oldu nasip,
Gazi oğlu gaziydi Ömer oğlu İbrahim” derken, kendi soy kütüğünü de ortaya koyuyordu. Gazi torunu ve gazi oğlu olmanın gururunu değil haklı onurunu yaşayan, mütevazı bir şairdir Mehmet Avşar. Bunu mütevazı hayatı ve hoşsohbetinden anlamak mümkündür.
Mehmet Avşar:
“Avcıdır, mesleğini tam inatla sürdürür.
Uz uz konuşur amma mutlaka hep güldürür.
Ne zaman ava çıksa asla eli boş dönmez,
Çünkü tavşan zannedip köpeğini öldürür.”diyebilen nüktedan bir şairdir. 
Hicivleriyle içerisinde bulunduğu durumları yerebilen, güçlü bir hicvetme yeteneğine sahip, hicivleri diğer şiirlerinden asla geri kalmayan güçlü bir heccâvdır.
“Ayaklar yükseldikçe yükseldi başa çıktı,
Rezalet diz boyunu aştı tâ arşa çıktı.
“Hak mezhep dörttür” diye öğretmişlerdi bize,
Bir zam geldi hocadan mezhepler beşe çıktı.” 
Yüreğinizden süzülüp gelen duygularınızın, kaleminize döküldüğü mısralara ihtiyacımızın olduğunu bilmenizi istiyor, size şiir yolunda daha nice zirveler diliyorum. Sağlıklı, mutlu bir hayat sürmenizi temenni ediyorum.
ÇINARIN FERYADI
Bağrında pınarın suyu kurumuş,
Kalmamış, toprakta rahatın çınar.
Sonbahar korkusu düşmüş rengine,
Tükendi mi yoksa tâkatin çınar?
Çiğ değil, gözyaşı yapraklarında
Gurbet var, hasret var ufuklarında
Beklenen vuslat yok şafaklarında
Ne zaman doğacak muradın çınar?
Kim der ki köküne sahipsin şimdi?
Onulmaz bin derde talipsin şimdi.
Kuşlar konup göçmez, garipsin şimdi,
Mucizeye benzer sebatın çınar.
Elbette baltadan etmezsin tasa,
Yeşil yaprakların düşmesin yasa,
Ancak, balta sapı senden olmasa,
Kırılmazdı kolun kanadın çınar.
Günbegün derdimi deşer gidersin.
Mahkûmsun, boşluğa düşer gidersin.
Estikçe garb yeli, figan edersin,
Karışır rüzgâra feryadın çınar.
BİZDEDİR
Asya’da şimşek misâli,
Çakanlar bizdedir, bizde!
Bir sel gibi üç kıtaya,
Taşanlar bizdedir, bizde!
Hâk eylemiş Türk methini,
Kolay kılmış her fethini,
Kartal gibi Çin Seddi’ni,
Aşanlar bizdedir, bizde!
Düşman içre korku salan,
Cümle çeriyî coşturan,
Hakanlara kopuz çalan,
Ozanlar bizdedir, bizde!
Her iklimde devlet kurdu,
Ehl-i Salibi durdurdu.
Üç kıtada yedi ordu
Bozanlar bizdedir, bizde!
Hakla, hakikatle dolan.
İstediği yurdu alan,
Dünyayı çok küçük bulan
Hakanlar bizdedir, bizde!
Bilge, Kürşad, Oğuz Kağan,
Fatih, Yıldırım, Alparslan…
Destanlar üstüne destan
Yazanlar bizdedir, bizde!
Bora, tufan, yeller gibi,
Dicle, Fırat, Niller gibi,
Bentler yıkan seller gibi,
Coşanlar bizdedir, bizde!
Dikmişiz sarp yokuşlara,
Emir var kurda, kuşlara.
Tarihi mermer taşlara
Kazanlar bizdedir, bizde!
Kurulsun diye kurultay.
Kuşanılsın kılıçla yay.
Çin’de kırk kişiyle saray
Basanlar bizdedir, bizde!
1974
AĞCAK
Rüzgâr serin derelerde,
Başını okşar geçerdi.
Şahane bir tablo gibi
Resmin sulara düşerdi.
İncecik uzunca boyu,
Kirazdaki dala benzer,
Yaprakları zümrüt yeşil,
Salkımları güle benzer.
Öbek öbek ağcak dalı,
Murt dalına karışırdı.
Hepsinde başka güzellik
Birbiriyle yarışırdı.
Pellempüs ağcak mı güzel?
Seçer patlangaç yapardık.
Papatyalar mermimizdi,
Destursuz kurşun sıkardık.
Bilmem ki ağcak dalları,
Şimdi salkım çiçekli mi?
Açar mı yollarda yine?
Çiçeği bayrak renkli mi?
Tükendi mi ark boyunda,
Karaçay’da acep var mı?
Viran olmuş bahçelerde,
Betonda yeşil yaşar mı?
Uzakta dumanlı kirli,
Şehirde geçerken ömrüm.
Onu bir mahkûm misâli
Saksıda inlerken gördüm.
HANİ
Hani zaferlerle sarhoş kağanlar,
Başbuğlar, ilhanlar, hakanlar hani?
Hani koç yiğitler, nerede hanlar,
Yıldırımlar gibi çakanlar hani?
Türk çadırda doğar, atta ölürdü,
Canını vatana adak bilirdi,
Dünyaya insanlık dersi verirdi,
Nerede o günler, o şanlar hani?
Türk’e tek komutan, tek yürek gerek,
Tarihte o günü göstermiş felek,
Dünya iki hana yetmez diyerek,
Kıtadan kıtaya taşanlar hani?
Deryalar misali coşarcasına,
Bendlerini yıkıp taşarcasına,
Kara kartal gibi uçarcasına,
Koca Çin Seddi’ni aşanlar hani?
Hakan emir verir emir üstüne,
Dillerde tekbirler tekbir üstüne,
Kara bulut gibi kâfir üstüne,
Akından akına koşanlar hani?
Kim çatabilirdi kutsal dinime,
Papa “Aman” derdi gelip önüme,
Kızıl Moskof’una, Kızıl Çin’ine,
Dört mevsimde sefer açanlar hani?
Nerede cihangir hanlar, hakanlar?
Şimdi bir hayâl mi oldu o anlar?
Hani cenk türküsü çalan ozanlar?
Mehter nağmesiyle coşanlar hani?
YETER!
Dostlar, alkışlarla çelenkle değil,
Tekbirle kabrime indirsin yeter.
Yasinler gönderip yorgun ruhuma,
Çektiğim acıyı dindirsin yeter.
Azrail bu dünya bağımı kesti,
Öldüm, ötelerden bir rüzgâr esti.
İnsin mezarıma iki Hakk dostu,
Yönümü kıbleye döndürsün yeter.
Şeytan ne tuzaklar kurmuş yoluma,
Yüklemiş vebali felek boynuma.
Düşünce toprağın gece koynuna,
Rabbim ışığımı yandırsın yeter.
Gönlünden her türlü pası silenler,
Dosdoğru yol üzre O’na gidenler,
Hakk’a riyasızca kulluk edenler,
Bana bir Fâtiha göndersin yeter.
Rahmândır, Râhimdir, bulunmaz eşi,
Yoktan var edendir Ay’ı, Güneşi.
Şelek şelek götürdüğüm ateşi,
Rabbim rahmetiyle söndürsün yeter.
2006
Ömer AYDOĞAN


Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorinin Diğer Haberleri